Özet
Aristoteles ve sonrası klasik nefs teorisinin temel problemlerinden birisi de iç duyular teorisidir. Söz konusu teoriye klasik anlayış bağlamında en yetkin halini kazandıran isim ise İbn Sînâ olmuştur. İbn Sînâ bir taraftan kendisinden önce geliştirilen yaklaşımı tevarüs ederek iç duyular teorisini başarılı bir şekilde revize etmiş, bir taraftan da kendi felsefi hassasiyetleri gereğince iç duyuların sayısı ya da adlandırılmaları gibi bazı detay noktalarda neticeleri olan eklemeler, yeni ayrımlar ve tasnifler yaparak probleme genişlik kazandırmıştır. İbn Sînâ’nın bu noktadaki katkıları, oluşturduğu çerçevenin kendisinden sonraki farklı felsefi geleneklerin iç duyular teorisi bağlamındaki nihai atıf kaynağı olarak görülmesiyle karşılık bulmuştur. Teorinin tarihsel yolculuğu bağlamında İbn Sînâ’dan sonra gelen bazı isimler tarafından bu yeni çerçeveye yönelik çeşitli eleştiriler yapılmıştır. İbn Rüşd örneğinde de görüldüğü üzere bu eleştirilerden bir kısmı, Aristotelesçi çerçeveden koptuğu gerekçesiyle İbn Sînâcı iç duyular teorisine yöneltilmiş eleştirilerdir. İbn Sînâcı iç duyular teorisine yöneltilmiş önemli bir diğer eleştiri ise Fahreddin Râzî’nin eleştirilerinde görülmektedir. Bu çalışmada esas olarak Fahreddin Râzî’nin İbn Sînâcı iç duyular teorisine yönelik eleştirileri incelenecektir. Râzî’nin eleştirilerinin ilk noktasını farklı güçler olarak iç duyulardan her birinin varlığına dair argümanların eleştirisi oluşturmaktadır. Râzî’nin iç duyular aracılığıyla gerçekleştirilen farklı işlevlerin her birine farklı güçler tayin etme şeklindeki İbn Sînâcı tavra yönelik eleştirilerinin arka planında bu farklı işlevlerin aslında nefs gibi tek bir güç tarafından gerçekleştiriliyor olabileceği şeklindeki temel kabulü yer almaktadır. Râzî, nefsin, her biri farklı işlevler için tayin edilmiş müstakil güçlere ihtiyaç duymaksızın bütün idrak nesnelerini idrak edebileceğini düşünmektedir. Râzî ikinci olarak iç duyuların beyindeki yerlerine dair anlatıyı eleştirmektedir. Bu noktadaki temel kaygısı da müstakil olarak varlıkları bile tartışmalı olan güçlere, İbn Sînâ’nın yaptığı gibi burhani bir yöntemle yer tayin etme arayışının gereksiz olmasından kaynaklanıyor gözükmektedir. Çalışmanın odak noktasını Fahreddin Râzî’nin iç duyular teorisine yönelik eleştirileri oluşturacak olmakla birlikte, bu eleştirilerin, nefsin mahiyeti, nefs-beden ilişkisinin ve etkileşiminin niteliği, idrakin mahiyeti, soyutlama dereceleri, nefsin tikellerle ilişkisi ve onlar üzerindeki tasarrufu gibi daha geniş ölçekli epistemolojik ve psikolojik problemlerle irtibatlı yönleri de netleştirilmeye çalışılacaktır.